Merhaba sevgili okuyucularım. Çok yoğun ve ağır geçen bir on beş günün ardından işte yine baş başayız. Malum İsrael, Yom Aşoa (Holokost) haftasıyla birlikte, çok yoğun duygu yağmurlarına tutulur. Şoa’nın hazin anıları, televizyon yayınları ve yazılı basının yanı sıra okullarda, Yad Vashem’de ve yurt çapında, anma gününde, 2 dakika boyunca çalan sirenlerle küçük büyük herkes acı ve üzüntü sarmalına girer ve etkilenir.
Bu haftanın hemen ardından, Yom Azikaron ve Yom Atsmaut devreye girer. Yom Azikaron, ne yalan söyleyeyim beni çok daha fazla acıtır. İsrael’in 1948 yılından itibaren başlayan ve sürekli olan savaşlarda ve silahlı mücadelelerde hayatını kaybeden gencecik askerlerin anısına düzenlenen bu gün gerçekten içler acısıdır. Gün boyunca televizyonlarda yayınlanan, askerlerin aileleri ile yapılan röportajları, vakur durmaya çalışan ama sonra gözyaşlarına boğulan anneler, babalar, kardeşler, sevgililer ve evlatlar. Asker yavruların bebeklik ve çocukluk fotoğrafları, bir süre sonra sizi de içine çeker ve gözyaşlarınız sel olur gider.
O gün de Kotel ha Maaravi (Ağlama Duvarı), okullar ve kamuya ait yerlerde yas ve anma törenleri düzenlenir. Yine yurt çapında, savaşta vatan uğruna can veren askerler için iki dakika boyunca, sirenlerin çalıp, herkesin saygı duruşuna geçmesi çok duygusaldır. Bayraklar yarıya indirilir, televizyon programları hep bu konuyu işler. O gün Askeri Kabristanlar, dolup taşar, gözü yaşlı aileler ellerinde çiçeklerle yavrularının mezarlarının üzerine kapanırlar. Aynı günde ülkede terör saldırılarında hayatlarını kaybedenler de acı ve saygıyla anılır.
O günün akşamı, ilk yıldızlar gökyüzünde belirdiği zaman, bu kez de ülkede şenlikler başlar. 14 Mayıs 1948 yılında kurulan İsrael Devleti’nin Bağımsızlık Günü (Yom Haatsmaut) kutlama şenlikleri başlar. Herkes sevinç ve mutlulukla sokaklara dökülür. Şehir meydanlarında gösteriler ve konserler düzenlenir. Çocuklar ellerinde bayrakları, ışıklı balonları, komik şapkaları ile kahkahalar atıp, neşeyle Yom Atsmaut’u kutlarlar.
Aynı akşam, Yeruşalayim’de ülkenin Ulus Kurucu Ata’sı Thodore Hertzl’in ebedi uykusunu uyuduğu Har Hertzl ‘de devlet töreni ve kutlamalar yaparlar. Önemli şarkıcılar ve korolar konser verirler, İsrael Ordusu’nun tören kıtaları ellerinde flamaları ve bayraklarla geçit töreni yaparlar. 12 meşale o sene içinde önemli başarılara imza atanlar ve saldırılarda hayatlarını kaybedenlerin yakınları tarafından ve hala hayatta olan bir Holokost kurtulanı tarafından tutuşturulur.
Bu sene İsrael’in kuruluşunun 71. Yılı kutlandı. Büyük oğlum Soni’nin de mensubu olduğu “ Kolot Hamoşavot” müzik grubu bu sene Har Hertzl’deki törenlere katıldığı için, oğluma verilen davetiyelerle bu törene biz de katılma şansını yakaladık. Orada yaşadığım duygu fırtınasını kelimelerle ifade etmek çok zor. Başta atmosferin inanılmaz etkileyici olması ve ihtişamı, konuşma yapanların ifadeleri, şarkı söyleyenlerin güzelliği, genç kız ve erkek askerlerin gülümseyen ve gurur dolu çehreleri, patlayan yüzlerce havai fişekler. Herkesin hep birlikte salladığı küçük mavi beyaz bayraklar ve benim sevgili büyük oğlumun beyazlar içinde koro arkadaşlarıyla birlikte söylediği şarkılar. Bir anne için bunun ne ifade ettiğini tarif etmek kifayetsiz olur. Sevinç, gurur, evlat sevgisi, yurt sevgisi sel olup gözlerimden aktı gitti.
Perşembe akşamı, daha evvelden aldığımız biletlerle, Ramat Ahayal’deki Zappa Bar’da ABBA konserini izledik. İsrael’li şarkıcılardan oluşan ABBA grubu, mükemmel bir performansla bizi alıp götürdü ve gençliğimizin mutlu labirentlerine soktu. Mamma Mia, I Beleive In Angel, Money Money Money, Chicitita, Waterloo, ve bütün şarkıları. ABBA gurubunun bütün şarkıları birbirinden güzel ve ünlü. Grup şarkıları, kıyafetleri ve duruşlarıyla bile bire bir ABBA’nın kopyasıydı. Ben ve eşim 1974’te ünlü olan bu grubun hayranıyız. 3 yıl önce İsveç’in başkenti Stockholm’a yaptığımız seyahatte ilk işimiz orada kurulan ABBA Müzesi’ni ziyaret etmekti Oranın güzelliğini, müziklerini, sanatçıların bütün sahne kıyafetleri, enstrümanları, hatta evlerinden getirtilen mutfak ve oturma odaları ve binlerce kayıt, yüzlerce ekran. Gerçekten bir gün yolunuz düşerse oraya gitmenizi tavsiye ederim.
Bu konserden iki gün sonra bu kez de biletlerini iki ay önceden satın aldığımız, Hertzlia Zappa Bar’da düzenlenen “KAVERET” konserine gittik. Kaveret grubu,1973 yılından itibaren, İsrael’in en popüler grubu olma başarısını kazanan efsane bir müzik grubu. Ben 17 yaşımdan beri onların hastasıyım. Eşime de onları çok sevdirdim. Bu grup,1974 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmış ve ABBA’nın Waterloo şarkısıyla birinci olduğu yarışmada, büyük sükse yapmıştı. Nedir ki bu grubun üyeleri artık yaşları 70’lerine dayandığından konser vermiyorlar. O gün gittiğimiz konser, onların birebir müziklerini yapan gençlerden oluşuyordu. Hani gözlerinizi kapatsanız, sanki onları dinliyorsunuz. Bu konserde ben 17 yaşlarıma, o yıllarda İsrael’e yaptığım seyahatlerin içine, zaman tüneline girdim ve anılarına daldım. O mini etekli, güzel bacaklı, upuzun dümdüz saçlı, gencecik güzel Sara, Kaveret’i dinlerken kendinden geçti. İşte müzik böyle bir şey…
Ve dün akşam konser verme sırası bize geldi. Kiryat Ono’daki Şehir Kütüphanesinin etkinlik salonunda, ”LA SALA DE LADİNO” adlı kuruluşun davetlisi olarak, önce küçük oğlumuz Dr. Hay Eytan’ın “Tarih boyunca Türkiye’de Antisemitzm” konusunda verdiği bir saatlik çok başarılı konferansın ardından, eşim David ve ben,”Erensya Sefaradi Grubu” olarak sahneyi aldık. Bestelerini eşim David Yanarocak’ın ve Ladino dilindeki şarkı sözlerini Yusuf Altıntaş’ın yazdığı altı şarkıyı seslendirdik. Salondaki çoğunluk, Sefarad kökenli olduklarından, şarkıları kahkahalar ve göz yaşları ile dinlediler. Konserin sonunda sevgi seline yakalandık. Öpücükler, tebrikler havada uçuşuyordu. Böylece yine başarılı bir dinletinin ardından, evimize doygun ve keyifli duygularla döndük.
İşte sevgili okuyucularım, ben anlatırken yoruldum, sizler de okurken. Meğerse ne kadar yoğun yaşamışız geçen iki haftayı. Dilerim sizlerle daha birçok güzelliği paylaşmaya devam ederiz. Hepinizi sevgi ve saygıyla kucaklıyorum.