יזכור
“Bu olayı yaşamamış olanlar bunu asla bilemez. Ve bunu yaşayanlar da hiçbir zaman tam olarak açıklayamazlar.(…) Auschwitz, zamanın ölümü, yaratmanın sonudur; bunun sırrı da tam olarak, ilişilmeden öyle kalmaya mahkûmdur” Elie Wiesel
Yom HaShoah, İsrael’de, 1 Mayıs Çarşamba gecesi, her yıl olduğu gibi Yad Vashem’de düzenlenen, Devlet Başkanı Reuven Rivlin, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun katılımı ile ve 6 mumun 6 Holokost Kurtulanı tarafından yakıldığı resmi tören ile başlayacak.
"כז בניסן"tarihinde gerçekleştirilen bu tören soykırımdaki kurbanların yanı sıra gösterilen kahramanlıkları da anmayı amaçladığından “Yom Hazikaron LaShoa ve LaGvura” adını taşır. Bu nedenle belirlenen tarih, Varşova Gettosu’nda isyanın başlatıldığı varsayılan gündür.
Perşembe günü ülkenin pek çok yerinde Holokost Kurtulanları halk ile bir araya gelerek acı deneyimlerini aktarırken, Habima’da bir oyunun sahnelenmesi, Holon’daki Karikatür Müzesinde bir fotoğraf sergisinin düzenlenmesi gibi pek çok etkinlik ve panel gerçekleşiyor. Televizyonlarda gün boyu Holokost hakkında programlar ve belgesel filimler gösteriliyor.
Türkiyeli Yahudiler olarak tekil birkaç ayrık durum dışında Holokost’u yaşamadık ve iyi ki yaşamadık. Son yıllarda Türkiye’de de Holokost, sadece “Varşova Gettosu’nu Anma Günü” adı altında sinagoglarda gerçekleştirilen kısmen dini bir tören ile değil, film gösterimi, sergi gibi farklı etkinliklerle daha geniş şekilde anılmaktadır.
Türkiye doğumlu Sorbonne Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Esther Benbassa, eşi Jean-Christophe Attias ile 2001 yılında birlikte kaleme aldığı “Les juifs ont-ils un avenir ?” (Yahudilerin geleceği var mı?) adlı kitabında “Soykırımın yitirilen dini inancın yerini aldığı” görüşünü savunmuştu.
Holokost şüphesiz bir din değildir, yitirilen 6 milyon dindaşın anısına duyulan ve asla unutulmaması gereken tarihin en karanlık, en acı sayfasıdır.
Doğru, ne biz Türkiyeli Yahudiler, ne de Arap ülkelerinin Yahudileri Holokost’u bire bir yaşamadık, ancak “Shoah” sadece Yahudi değil İsrael kimliğinin de yadsınamaz temel harçlarından birini oluşturdu.
Diaspora ’da olduğu gibi, İsrael’de de gençler askerlik öncesi Holokost bilincinin pekişmesi için gruplar halinde, “Yaşam Yürüyüşü”ne (March of Living) katılmakta, Auschwitz-Birkenau’yu ziyaret etmektedirler. İki yıl önce bu geziden dönen torunuma izlenimini sorduğumda yanıtı şöyle idi; “Her şey bildik, filmlerde yaşadık, romanlarda okuduk, ama orada olmanın verdiği duygu çok farklı.”
Her şey “bildik”, ama ben çarpık bir ideolojinin, nasıl oldu da zehirli gaza dönüştüğünü hiçbir zaman anlayabilmiş, insanoğlunun içinde taşıdığı bu kendi cinsini yok etme güdüsünü kavrayabilmiş değilim.
Zygmunt Bauman “Modernite ve Holocaust” adlı kitabında; Holokost’un modern akılcı toplumumuzda uygarlığımızın yüksek sahnesinde doğup uygulandığını ve bu nedenle toplumun, uygarlığın bir sorunu olduğunu savunur.
Yad Vashem Enstitüsü geçmiş dönem başkanı Prof. Yehuda Bauer ise “Holokost’u yeniden düşünmek” adlı incelemesinde Zygmunt Bauman’a şu soruyu yöneltir: “ ABD ve İngiltere Nazi Almanya’sından daha az modern olmadığına göre, Almanya’da niye bir Hitler rejiminin ortaya çıktığını ve Yahudileri katletme kararı aldığını açıklamak için modernlikten başka faktörler olması gerekmez mi? Nasıl oldu da Alman halkı ve işbirlikçileri bir katiller topluluğuna dönüşebildi?”
Yehuda Bauer, Elie Wiesel’den de farklı olarak Holokost’un ilkesel olarak “açıklanabileceğini” varsaydıktan sonra, söz konusu cinayetlerin arkasında yatan nedenleri tarih içinde bulup akılcı bir biçimde analiz etmenin mümkün olduğunu belirtir.
Holokost tek ve benzersizdir. Bence tarihte bir benzeri olmayan bu katliamı açıklayabilmenin ne denli mümkün olduğunu bilemiyorum. Yine de ölüm kamplarının bulunduğu Auschwitz- Birkenau’da gerçekleşen anma törenlerinde dalgalanan İsrael bayraklarını, İsrael askerlerini ve semalarında gösteri yapan İsrael jetlerini görmek geleceğe umutla bakmamıza yol açıyor.