2002 – 2004 döneminde ABD Savunma Bakanlığı’nda çalışan ve daha sonra Washington D.C.’de Orta Doğu uzmanı olarak öne çıkan Michael Rubin (1971) 15.03.2019 tarihli Washington Examiner’de ‘’Yahudiler Türkiye’de Güvende Değiller ve Ülkeyi Terk Etmeliler’’ (https://www.washingtonexaminer.com/opinion/jews-are-unsafe-in-turkey-and-should-leave-now) başlıklı yazısında yıllardır yaptığı (ve pek de ciddiye alınmayan) uyarılarına bir yenisini ekledi.
Rubin, Başkan 2nci Bush ile yükselen ‘neo-con’lar grubundan; Irak işgalinin savunucusu, İran Nükleer Sözleşmesinin karşıtı ve Kuzey Irak Kürt oluşumunun hararetli destekçileri arasında.
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’a en ağır ithamları yönelten Michael Rubin’in (3,4 milyar dolarlık servet sahibi 1972 doğumlu işadamı Michael G. Rubin ile karıştırılmasın) 15 Temmuz darbe kalkışmasını şüpheyle karşılaması AKP yanlısı medya tarafından şiddetle eleştirildi. Hatta hakkında ‘’Darbeyi organize edenler arasındadır’’ şeklinde iddianame dahi hazırlandı.
Açıkçası 10 yıldır yazılarını izlediğim Rubin’i bugüne kadar pek inandırıcı bulduğumu söyleyemem. İran’a keskin tehditler, ABD’nin bölgesel politikalarına Türkiye’nin genelde ayak uydurmamasının getirdiği kızgınlık, devamlı sarsıntıya uğrayacağını iddia ettiği RTE’nin birçok badireyi atlatarak iktidarını pekiştirmesi, öngörülerinin serinkanlı tahlilden geçmeden kaleme alındığı izlenimini uyandırıyordu.
Bu açıdan son yazısını da pek önemsemedim, ilk okuduğumda. Hatta bir arkadaşıma da ‘’yazar itibarlı olsaydı Examiner’de değil, Post’da veya N.Y. Times’da yayınlanırdı’’ diye yorum bile yaptım.
Daha sonra Washington Examiner’i inceledim. Evet, sağcı gazete fakat ‘’doğru ve gerçek habercilikde yüksek not’’ sahibi.
Uyarıyı tekrar okumakla kalmadım, Rubin’in son 15 yılda Türkiye ve genelde Ortadoğu ülkeleri üzerine yazdıklarının birçoğunu taradım.
Vardığım sonuç: Michael Rubin 15 yıldır bağırıyor ve ‘eyvah eyvah’ diyerek okurlarını ve ABD yönetimini sarsmaya ve politika değişikliklerine yol açmaya çalışıyor. Kısmen de başarılı oldu. İran’ın bölgede savaşlara fiilen katılması, Daeş’in kafa kesmeleri, Suriye katliamları, Türkiye’de giderek artan baskılar…Rubin’in uyarılarının bazılarının gerçekleşmesi sonucunu doğurdu.
Türkiye Yahudileri için de ’tehlike çanlar’ı çalıyor mu, yoksa gene ‘kurt gelecek’ korkutması mı? Esasında Yahudiler 50 yıldır ülkenin gidişatında hep aşırı tedbirli davrandılar… ve yanıldılar. Türkiye darbeleri de atlattı, döviz krizlerinden de çıktı, daralmaları da yendi, Sinagog bombalarından sonra da yaşam devam etti ve toplumun genel antisemitizmi iş hayatını pek etkilemedi. Güvenmeyenler kaybetti. Hiç olmazsa 2017 - 18’lere kadar…
Fakat toplum devamlı oynak huzursuzluk kayığında hissetti kendini: Filistin davasında İsrail düşmanlıklarının onlara yansıması, hükümet yanlısı tv’lerde Osmanlı’da Siyonistlerin ‘’oyunları’’, ‘’faiz lobisinin’’ New York’daki dindaşlarına atfedilmesi… fırtına acaba yaklaşıyor mu?
Bir güvenceleri var: Erdoğan’ın Türk Yahudi toplumunu el üstünde tutması ve halel gelmemesi için içtenlikle tedbir alması.
Fakat Tek Adam yönetiminde ‘’bizim Yahudimiz’’ iyidir, tüm diğerleri (İsrail’dekiler dahil) yaramazdır yaklaşımı bir süre için Türkiye’dekileri rahatlatabilir. Fakat Ankara’nın iç siyaset malzemesi olarak bolca kullandığı Yahudi karşıtlığı, giderek artan ve yükselecek olan ekonomik güçlüklerin nedeni olarak da ‘’dış güçler, azıcık da Yahudiler’’ hedefine dönüşürse kayık belki batmaz, fakat içindekiler dehşete düşebilirler.