YENİ YILA GİRERKEN…
top of page

YENİ YILA GİRERKEN…


Merhaba sevgili okurlarım. İşte yine beraberiz. Bu artık 2018’in son yazısı oluyor. Bundan sonra artık yeni yılda, 2019’da buluşacağız. Yeni yılımız kutlu olsun. Tanrı, önce ülkemize, sonra bütün dünyaya barış ve huzur dolu bir yıl armağan etsin. Çünkü o çok bilinen şarkının da dediği gibi; “All You Need İs Love” yani “ihtiyacımız olan tek şey sevgi”.

Hafifçe kaşlarınızı kaldırıp, “bu da nereden çıktı?” dediğinizi görür gibi oluyorum. Anlatayım; geçtiğimiz cuma günü, öğle saatlerinde, eşimle Tel-Aviv, Namal’de, “Reading 3” adlı restaurant/bar’da, bir Beatles konserine gittik. Sevgili büyük oğlumun sürpriz doğum günü hediyesi olan bu konser biletleri, bizde inanılmaz bir gençlik ve nostalji fırtınası yarattı. Bu arada benimle dalga geçenlere duyurulur, doğum günü kutlamalarım hala devam ediyorJ

“The Beatles” grubunun şarkılarını, son derece güzel ve doğru bir biçimde yorumlayan “ The Beatles- Orchestra Tribute Show” ve arkalarında onlara eşlik eden Tel-Aviv Filarmoni Orkestra’sından, üç keman, bir çello, üç üflemeli enstrüman ve bir key board eşliğindeki bas, ritm ve solo gitarları ve baterisiyle, İsrael’li sanatçılardan oluşan Beatles grubu, iki saat boyunca durmaksızın, salondaki her yaştaki dinleyiciyi “Beatles” fenomeninin doruklarına çıkardı.

60’lı yılların başında ben, henüz ilkokula yeni başladığımda yıldızlaşan efsanevi grup bizim eve de nur topu gibi doğmuştu. Ablam ergendi ve “Paul, John, George ve Ringo” ya delicesine hayrandı. Radyoda ve plaklarda bütün gün onların şarkıları çalardı. Dünya gençliği gibi, Türkiye’deki gençler de onlara deli divaneydi. Bu 4 yakışıklı ve sempatik İngiliz delikanlı, herkesin kalbini fethetmişti. Çünkü, yapmacıksız, tatlı ve sevgi dolu çocuklardı onlar. Herkese sevgiyi hatırlatıyorlardı. Haykırıyorlardı “All you need is love”!!

Bütün genç kızlar bebek yüzlü Paul Mc Cartney’ye aşıktı. Tabiidir ki ablam da. Onun çömezi olan ben de geri kalmıyordum! “A Hard Day’s Night” adlı filmlerinin ardından yayınlanan İngilizce Beatles Dergisi, hemen Frenh-American kitapevinden alınmış, bütün gün okunup, karıştırılmaktan, sayfa kenarları erimeye yüz tutmuştu. Amerika’daki konserlerinde kızlar heyecandan baygınlıklar geçiriyor, ambulansla hastaneye kaldırılıyorlardı. Bu kızlar bence, 2. Dünya Savaşının yıkıntılarından 15-20 sene sonra, hayatlarına giren ve onlara güneş gibi doğan bu dört gencin, yarattıkları müzik tarikatının müritleri gibi, hezeyan nöbetlerine tutuluyorlardı. Dünyada adeta esenlik rüzgarları esiyordu.

“A Hard Day’s Night” filmi kısa bir sürede Kadıköy’deki Süreyya Sinema’sında gösterime girmişti Biletler günlerce önceden gençler tarafından kapışılmıştı. Artık 10 yaşlarındaydım. Kadıköy’lü genç grubu, ablam Venezya, Beti, Salvo, Leon, Benjo, Aron, Roza, Coya, vs. ve ben maskot kamber “Sarika” kulunuz, hep birlikte sinemaya gitmiştik. Ablam beni yanından ayırmazdı çünkü ben onun aşık gölgesiydim. Hem de çok akıllıydımJ ve hepsi de beni çok severlerdi. O zamanın Kadıköy Yahudi gençliği, kibar, eğitimli ve ruhları dupduru, güzel insanlardı. Filmi çığlıklar atarak, şarkıları hep birlikte söyleyerek izlemiştik. Kızlar “Ahh Paul” diye içlerini çekiyorlar, oğlanlar onlarla dalga geçiyorlardı. Bütün sinema salonu yıkılıyordu. Çıkışta plakçıya gidilmiş ve filmin şarkısının 45’liği alınmıştı.

Ben geçen haftaki konserde sanki “deja vü” yaşıyordum. Konser ilerlerken, birdenbire ayağa kalktım, dans etmeye, twist yapmaya başladım. Şarkıları kollarım havada, coşkuyla, onlarla beraber söylüyordum. Salondaki çağdaşlarımın bir çoğu da aynı benim gibiydiler. “Ob-La-Di, Ob-La Da” ve “Strawberry Fields “ile içim akarken, ”Let it Be” ile ilk gençliğimin içine girivermiştim. Mükemmeldi. Konserden çıktığımızda zevkten sarhoş gibiydim. Ömrümde aldığım en güzel doğum günü hediyelerinden biriydi. Sağ ol büyük oğlumJ Ertesi gün küçük oğlum eve, elinde kocaman bir kutu ile daldı. Hediyesini çalışma odama yerleştirdi. Hediyenin adı bende saklı kalsın. Sağ ol küçük oğlumJ

Yakında yeni bir seneye giriyoruz. Yeni yıl için ne dilenir? Sağlık, huzur ve sevinçten başka? Tanrı hepimize iyilikler hazırlasın. Barışla örülmüş bir sene yaşayalım. Hiç kimse evlat acısı görmesin, ağlamasın. İnsanlar sevinçli olsun. Evlerimize bereket yağsın.

Yeni yıl aslında insan icadı. Aslında zaman ve mekan kavramını biz insanlar yaratmışız. Esasen zaman sonsuz bir biçimde, kısımsız, ayraçsız, biteviye akıp gidiyor. Bizler bazı dönemlere isim ve unvan yakıştırmışız. Bazı şeylere başlangıç noktaları koyup, onları yaşamın satır başlarına oturtmuşuz. Böylece bu başlıkların altında bayram, gelenek ve anma günleri doğmuş. Bu günlerin etrafında sevinip, coşmaya, anmaya, üzülmeye ve içimize dönüp düşünmeye vakit ayırmışız. Aslında dünya çok eski, tarih öncesinde de ayni duygular ve kutlamalar yapılırmış. Yaşam labirentlerinde ilerlerken aslında araladığımız ve vardığımız bütün kapılar ve yerler aynı. Son tahlilde insan nedir ki? Din, dil ve ırkları görmeksizin, bakışımızı sadeleştirebilirsek, tüm insanlık aynı şeye muhtaç: Sıcak bir yuva, tok bir karın ve sevgi dolu bir yürek.

Yeni yıl, yeni başlangıçların, umutların “start” noktası olarak kabul ediliyorsa, dilerim tüm insanlığın kendi, özgün “start” noktaları mutlu, iyi yürekli ve iyi niyetli olsun. Herkesin yüreği, kıskançlık, kin, haset ve nefret yerine, empati, bağışlama, hoşgörü ve sevgiyle dolsun.

Yeni yılınız kutlu olsun.

Şana Ezrahit Tova Umetuka.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page