
“Avlaremoz” sosyal medyaya yeni bir soluk kazandırdı, ciddi, izlenmesi gereken bir site. Konuşuyor, susmuyor ve günü kurtarma pahasına pembe bir tablo çizerek umut dağıtmıyor.
Sitede ; “Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir” ifadesi yer almaktadır.
Bu nedenle, Nesi Altaras’ın, “Niye İsrail’i Eleştirmiyorsunuz/Filistin’i Konuşmuyorsunuz? Diye Sitem Edenlere Cevaben” başlıklı yazısına bu bağlamda değinerek görüşlerimi belirteceğim.
Söz konusu yazıda antisemitizmin neden ve kaynaklarına ilişkin bazı doğru bilgiler yer almakta ise de kaba çizgiler ile savunulan ana görüş Türkiye’de yaşayan belli bir kesimin, İsrael kaynaklı antisemitizm karşısında kendini koruma içgüdüsünün bir dışavurumudur.
Söylem; “İsrael’in yaptıklarından biz Türk Yahudileri sorumlu değiliz”. İsrael’in ne yaptığına (??) girecek değilim. Bunu Nesi Altaras kendince ve yetkin olmamakla birlikte tüm Türk Yahudileri adına zaten açıklamış:
“İnsan haklarını destekleyen, ayrımcılığa ve nefrete düşman olan herkes, Türkiye Yahudileri dâhil, Filistinlilere sıklıkla ve fütursuzca yapılan muameleyi doğru bulmuyoruz, bulamayız ve bulmayacağız.”
Bu cümleyi okuduktan sonra belki de “yazıklar olsun!” deyip tepkisiz kalmak vardı ama yazıda o denli çarpıtma ve kasıtlı yanlışlar var ki…
Şöyle deniyor: “Türkiye Yahudilerinin ezici bir çoğunluğu İsrailli değildir.”
İsrael’de konsolosluk kayıtları ile sabit 20 bin Türk vatandaşı vardır. Önemli bir bölümü ana dili Türkçe olan, Türkiye kökenlilerin sayısı ise 80 ile 100 bin arasıdır.
Türkiye’de yaşayan Yahudi sayısının 10 bin, en iyimser görüşle 15 bin olduğu kabul edilirse, evet Türkiye Yahudilerinin ezici çoğunluğu İsrael’de yaşamayı seçmişlerdir. (Rıfat N. Bali’nin Aliya-Bir toplu göçün öyküsü kitabını salık veririm.)
İstatistiki bir bilgi; İsrael’de yaşayan Yahudilerin sayısı ilk kez Diasporanın toplamını geçti ve öngörülere göre 3o yıl sonra dünyadaki 16 milyon Yahudi’nin 14’ü İsrael’de yaşayacak.
Nesi Altaras Yahudi ile İsrael’i birbirinden soyutlamak adına şöyle bir mantık yürütmektedir. “Yahudi kültürünü ve tarihini sadece İsrail’e indirgemek kabul edilemez. (…) Yahudi olmanın beş bini aşkın senedir görülen birçok yolu ve yeri vardır; İsrail bu yerlerden yalnız birisini ve o tarihten salt yetmiş seneyi kapsar.”
Yahudilik tabi ki yüzyıllar boyunca Diasporada varlığını sürdürmüştür. Tevrat’ın Mezmurlar bölümünde, Birinci Sürgünde, Yahudilerin Babil nehrinin kıyılarında otururken ağlayarak anavatanlarını unutmamaya yemin ettiklerini yazar.
“ Seni unutursam ey Kudüs sağ elim hünerini unutsun!” sözünü unutup Yahudiliği İsrael’den koparmak, Eretz İsrael olmasaydı Yahudiliğin var olacağını düşünmek, o derin bağı görmezden gelerek İsrael’in sadece 70 yıldır var olduğunu savunmak ne tür bir densizliktir bilemiyorum.
Altaras sonuç olarak; “Antisemitizm İsrail’in aksiyonlardan doğmamıştır ve İsrail’in herhangi bir aksiyonu, ne kadar kötü de olsa, antisemitizm için kılıf olamaz” diyerek sadece antisemitizme genelde, tarihsel perspektifi içinde değinmekte günümüz gerçeklerini bilerek veya bilmeyerek gözden kaçırmaktadır.
Günümüzde çifte standart uygulayarak İsrael devletinin varlığını sorgulayan, varlığını tehdit eden teröre karşı girişilen savunma eylemlerini faşizm olarak tanımlayan, rejimi apartheid olarak karalayan, hatta şeytanlaştırmaya kadar varan zihniyetin antisemitizm olarak kabul edildiği açıktır.
Google’a “Antizionism as a new form of anti-Semitizm” diye yazıldığında konuya ilişkin pek çok yazı bulmak mümkündür. Dönemin Fransa İçişleri Bakanı Valls, 2012’de Toulouse’da öldürülen Yahudiler için Paris’te düzenlenen anma töreninde, anti-Siyonizmi, antisemitizmin yeni modeli olarak tanımlamıştır. Keza Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Yahudilerin Auschwitz’e sevk edilmelerinin 75. yıldönümünde, İsrael devletine desteğini belirtmiş ve aynı tanımlamada bulunmuştur.
“Anti-Sionizm dünyadaki bütün halklara tanınan bir devlet kurma hakkının salt Yahudi oldukları için Yahudilere tanınmamasıdır ve bu da antisemitizmin yeni şeklidir” diye yazar Lucas Martin Mediapart’ta. (22.Aralık.2018)
Keza, Prof. Phyllis Chesler’ın, 2003 yılında kaleme aldığı, 2015 yılında güncellediği ‘The New Anti-Semitism’ adlı kitabında da yeni antisemitizmi şöylece tanımlar:
“Günümüzün yeni antisemitizmine gelince; bu kişi, anti-Siyonizm sisinin arkasına sığınır. Çünkü o, Yahudilerden nefret etmenin ve suçlamanın hatalı, etik olmayan ve haksız bir davranış olduğunun bilincindedir.” (Şalom, 28.Kasım.2018)
Nesi Altaras İsrael ile Yahudilik arasındaki sebep sonuç ilişkilerini koparmaya çalışarak içeriği ne olursa olsun İsrael aleyhtarı resmi beyanatları antisemitizmin kapsamı dışında tutmaya yönelik pragmatist bir çaba içindedir.
Antisemitizm bunları da içermekle birlikte, salt atılan Yahudi karşıtı sloganlara, sinagog saldırılarına, birkaç gazete yazarının alışılmış tekil yazılarına, kendini bilmez bir şarkıcının sözlerine indirgenerek, “devlet yardımı ile” ortadan kaldırılması gereken marjinal bir durum gibi gösterilmez.
Avlaremoz’un da sitesinde yer verdiği, devletin en üst katından dile getirilmiş ; “Yere düşen düşmanı tekmeleme, sen İsrael’deki Yahudi değilsin. Zira onlar bırak erkeği kadını, çocuğu bile tekmelerler” sözleri bu görüşümüzü teyit etmektedir.
Günümüz gerçeği olan anti-Siyonizmin antisemitizm olduğunu yadsımak duvarı balçıkla sıvamaktır…