
ויהי צחוק– siz de gülün Tel Aviv Diyaspora Müzesi’nde!.. Yahudi mizahına özel ilgimi bilen bir dostumuz, bizi geçen hafta Beit Hatfutshot / Diyaspora Müzesi’nin iki salonunda yer alan bu konudaki geçici sergiye götürdü.
Aslında sanıldığı kadar eskilere dayanmayan, yani Tora’da hemen hiç yer verilmemiş olup Talmud’un öykü ile mesellerinde ancak tek tük bulunan bu mizah türünün son 100-200 yıllık tarihçesi hakkında geniş çapta yazılı ve görsel kaynaklar bulunuyor. Özellikle İngilizce, Almanca ve tabii ki İbranice olarak kaleme alınmış etno/psiko/sosyolojik incelemelerin yanı sıra, bazıları nice folklorik açıklamalar da içeren çok sayıda kapsamlı öykü ve fıkra seçkileri yayımlanmıştır bugüne dek...

İzlediğimiz bu sergi, belki yer darlığından, belki de bilinçli olarak, 19. yüzyıl ile 1930’lara kadar dayanan Yahudi Mizahı dağarına çok yer vermiyor; daha ziyade ABD ve özellikle İsrail’deki örneklerine etaflıca değiniyor. Ana akım literatürde tarihi konuların çokça irdelenmiş olmasına karşın, bu tür ayrıntılara burada pek girilmemiş olması, bazılarımız için bir “eksiklik” olarak görülebilir... Gördüklerimizin arasında eski fıkra derlemelerini içeren bazı değerli kitaplar teşhir ediliyor, Aşkenaz Mizahının başkişilerinden Herschele Ostropolier ile Sefaradlarca öyküleri anlatılan Joha’nın kısa bir karşılaştırılması da yapılıyor gerçi – ancak bizlerin “Nasreddin Hoca” olarak bildiği bu kişinin kökeni aslen Selçuk İmparatorluğunda mı aranmalı veya daha eski tarihlerde İran’ın Azerbaycan yöresinde mi; yoksa 9. yüzyıl Arap edebiyatında ortaya çıkmış olan “Juha”dan mı Sefarad Mizahına geçmiş kendisi? Bunun gibi, Aşkenaz ile Sefarad Mizahları arasında her hangi bir karşılaştırmalı bilgiye de rastlayamadık bu sergide...
Olsun, gene en azından Scholem Alejchem’e oldukça geniş yer verilen 1930’lar öncesi bilgilerin hemen ardından, mizahtaki Aşkenaz-Amerikan etkileşimine geçiliyor; her şeyden önce, New York Yahudilerinin bir zamanlar severek tatil yaptıkları Catskill Dağları bölgesi otel ve sahnelerinde çok popüler olmuş güldürü etkinliklerinden doğup gelişen “stand-up” komedyenler ile tanışıyoruz, örneğin Lenny Bruce (1960’lar), Woody Allen (1970’ler) ve Sarah Silverman (2000’ler) ile... Aslında zekice kotarılmış hicive kaçan bu sanat, 18.-19. Yüzyıl Orta ve Doğu Avrupa Yahudilerince pek sevilen ve bildiğim kadarıyla, בדחן (= “joker”/komedyen) sözcüğünden gelme, Yiddiş dilinde “badkhn” olarak anılan ve daha çok doğaçlama yolu ile izleyicileri güldüren kişilerden kaynaklanır.
Ancak sadece çağdaş “badkhan”lar değildir, ABD’deki Yahudi Mizahının çok yönlü mirasını sürdüren ve yeni yeni ufuklara taşıyanlar... Her şeyden önce, Woody Allen ve Mel Brooks gibi bazıları gerçekten stand-up’dan gelme, diğerleri ise daha geniş bir mizah dağarını sunabilmiş Marx Brothers’den başlayıp, Jerry Lewis ve Danny Kaye üzerinden Adam Sandler, Billy Crystal ve Ben Stiller’e dek uzanan aktörlerin yanı sıra, kaleme aldığı onlarca Broadway oyunuyla dünyada yüzbinlerce kişiyi güldürmüş olan Neil Simon’ı da anıyor bu sergi.

ABD’nin günümüzde belki en çok yankı uyandıran güldürü türü, “situation comedy” (=“durum komedisi”)nin bir kısaltması olan “sitcom” adıyla bilinen TV serileridir. Bunların arasında, 2013’den bu yana 124 bölümü yayımlanmış olan “The Goldbergs” gibi dizilere de değiniliyor müzedeki sergide – ancak bu türde en çok yer verilen sitcom, hiç kuşkusuz “Seinfeld”dir... Gerçekten de, 1989-1998 yılları arasında NBC kanalında yayımlanmış toplam 180 bölümüyle ABD’nin en popüler TV dizisi olan, Jerry Seinfeld ile Larry David’in yarattığı ve Jerry’nin de başrolünü üstlendiği “Seinfeld”e özgün film setinin bir bölümüne, dizide kullanılmış bazı özgün objelere ve ana karakterlerinin tipolojisine geniş çapta yer veriliyor... Sergiyi gezdiğimiz gün, bu bölüme en çok rağbet edenlerin Amerikalı turislerin olduğunu gördük ki, sanırım bu hep öyle olsa gerek!
Bana kalırsa, Diaspora Müzesi’ndeki bu serginin en kayda değer yönü, İsrail’deki mizah anlayışı ve dışa vurumuna ayırdığı bölümdür. Bu konuda, “Savunmasız Yahudi” olgusunun tarihe karıştığı 1948 yılının ardından gelen Yahudi Mizahını irdeleyen uzmanların –belki aceleye gelip gerekli “saha araştırmalarına” girmeyerek– büyük bir yanılgıya düşmüşlerdi... Örneğin İsviçreli akademisyen ve fıkra derleyicisi Salcia Landmann, 1960’da yayımladığı ve konusunda bir temel eser sayılan “Der Jüdische Witz – Soziologie und Sammlung” kitabında İsrail’de Yahudi mizahının bir “rönesans”a uğramadığını öne sürerken, şu yersiz/zamansız açıklamayı getirmişti: “İsraillilerde mizah yoktur, zira buna gereksinimleri yok. Saldırıya uğradıklarında, savunma olarak mizah yerine silah kullanırlar – tıpkı Tora dönemindeki ataları gibi... Dolayısıyla yeni İsrail, aynen Tora’daki dönemlerde olduğu gibi, mizahtan yoksundur.”
Oysa ki חוכמה = “bilgelik”, İsrail’e 100-140 yıl önce ilk akın edenlerin konuştukları Yiddiş dilindeki “hohme” de geniş anlamda “zeki deyiş”, dar anlamda ise “fıkra” anlamlarını taşır!..
İşte burada, ülkenin ikonik mizah yazarı Ephraim Kishon ve senaryolarından oluşan, 1964’de Oscar adayı olmuş “Sallah Shabati” ile 1972 Golden Globe ödülünü alan “Ha-Shoter Azoulay” filmleri tanıtılıyor. Keza, aynı derecede sevilen HaGashash HaHiver müzik üçlüsünü veya yüz binleri güldüren “Polonyalı Bayanlar” ile 2003’den bu yana üç yüze yaklaşan bölümü yayımlanmış siyasi taşlama “Eretz Nehederet” gibi popüler TV dizilerine yer veriliyor, İsrail’in unutulmayan güldürü sanatçıları Shaike Ophir ve Dudu Topaz anılıyor. Serginin girişinde ise, çağdaş komedyenler Adi Ashkenazi, Orna Banai ve Eli Yatzpan’ın birlikte boy gösterdikleri bir video clip’i de sergi ziyaretçilerini karşılıyor...
ויהי צחוק"” = “ve gülünüyordu...” üst başlığı ile sunulan “Dünya Çapında Yahudi Mizahı” sergisi, önümüzdeki yıl da açık kalacak – ancak siz o kadar beklemeyin, bir yandan nice yeni bilgiler edineceğiniz, aynı zamanda bir-iki güzel saat geçireceğiniz Tel Aviv Üniveristesi’nin yerleşkesinde bulunan Diaspora Müzesi’ne uğramayı ihmal etmeyin!