Bu tarz bir yazı yazmıştım, sanırım yazmaya daha devam da edeceğim.
Biz Yahudilerin pek sevdiği sebepsiz nefret olayı, sanki diğer halkların bizi sevmediği yetmezmiş gibi kendi içimizde bulunan bir mikrop gibi bulaşan bir hastalık.
Türk Yahudileri ne derseniz deyin birbirlerini çekemezler. İsrael devleti kurulduğunda Sefaradlarla Aşkenazlar çatışıyorlardı.
Hali hazırda aşırı sağ-sol kavgaları, haredi-hiloni ... Saymakla bitmez.
Bir yandan bir bakmışsınız bir grup Haredi de terörist ailelerine gidip başsağlığı dilerler.
Şaka gibi milletiz vesselam.
Daha bundan yetmiş yıl önce Nazi Almanya’sı seleksiyon yaparken, sağcı-solcu, Aşkenaz-Sefarad ayırmadan Yahudi olan herkesi aynı ölüm makinelerine yolladı.
Kimsenin politik görüşü, dine olan ilgisi onları ilgilendirmedi.
Sarışını, esmeri, kumralı ,genci, yaşlısı ,çoluğu çocuğu ,herkes ama herkes aynı ölüm yolculuğuna çıktı.
O cılız çıplak vücutların içerisinde herkes aynı görünüyordu… Çaresiz, bitik, umutsuz…
Hiç mi ders almıyoruz bunlardan? Sizce Holokost bitince dünya ders aldı mı olanlardan?
Hayır, ikisi de hayır. Dünyanın bize olan nefreti, karşılıksız, sebepsiz nefreti devam etmekte, hem de artan bir eğriyle.
Yahudiler hala sinagogda dua ederlerken kendilerini yüzde yüz güvende hissedemiyorlar. Bunun bir örneği İsrael'de de yaşandı bundan iki sene önce...
Peki hal böyleyken neden kendimizi sevemiyoruz? Neden sadece insanları oldukları gibi kabullenemiyoruz? Hep bir kavganın içindeyiz, farkında mısınız? Acaba bu da bizim lanetimiz midir?
Hoşgörü kendi içimizde olmadıkça dünyadan bizi sevmesini beklemek saflık olur. Kendi içimizdeki ayırım ve nefreti çözersek daha aydınlık günler bizi bekliyor olacaktır.
Hepinize, hepimize güzel ve aydınlık günler diliyorum.