Genç adam, iş çıkışı sık sık gittiği küçük lokantaya uğradı. Gözüne kapının girişine konulmuş bir pano çarptı .Renkli kalemlerle şöyle yazılmıştı: “..inanılmaz kişiliğin ve bize gösterdiğin samimiyet için minnet duyuyoruz. Seninle iken kendimizi servis verenler olarak değil, önemli hissediyoruz. Bize geldiğin için ve sen olduğun için teşekkür ederiz. Çok sevdiğin yemek ürününe senin ismini verdik. Sevgiler ”. Yazıyı şaşkınlıkla tekrar okudu. Evet, hitap edilen kişi kendisiydi. Lokantanın çalışanları ona böyle bir sürpriz hazırlamışlardı.
Anlattığım kısa hikaye New York’ta geçti. Duyduğumda çok etkilemiştim. Sözü geçen genç adamın oğlum olması değildi sadece beni duygulandıran. Lokantada çalışanların hatırları soruluyor diye minnettarlıklarını dile getirerek o kişiyi onurlandırmalarıydı beni etkileyen. “İçten” hatır sorulması ve duyulmak nasıl da iyi gelir bizlere değil mi? Özellikle yalnız hissettiğimiz zamanlarda.
Sözünü ettiğim, kimsesizlik ya da tek başınalık değil. İnsanlarla iç içeyken de hissedilebilir. Yalnızlık, bilirsiniz, ifade etmesi zor bir duygudur.
(RESİM:SUZİ SABANER)
Bu his her ne kadar kızgınlık, korku, kıskançlık gibi negatif duygulardan biri olsa da bizi en çok acıtandır, o yüzden de bastırırız. Bunu en yakınlarımıza bile kolay ifade edemeyiz. Gizleriz. Psikiyatri ’de ancak 1950’lerden sonra bu konu araştırılmaya başlandı, çünkü hastalar yalnızlık hissini ifade edemiyorlardı. Bilimsel açıklamalara göre, yalnızlık insanı zayıf düşüren psikolojik bir durum. Derin bir boşluk ve değersizlik hissettirir. Genç ya da yaşlı, evli veya bekar olalım, kendimizi nasıl hissettiğimizle ilgilidir yalnızlık. Etrafımız ne kadar kalabalık olursa olsun, kendimizi kabul edilmemiş ve insanlardan kopuk hissetmek yalnızlığa yol açar.
Yalnızlık duygusu kendini çok sık hissettiriyorsa, bu durum sadece ruhsal değil, fiziksel sağlığımızı da negatif yönde etkileyebilir ama önlem alabiliriz. Hepimizi zaman zaman ziyaret eden bu duyguyu önce fark ederek, ardından kendimize şefkat vererek pozitife dönüştürebilmemiz mümkün.
İhtiyacımız olan çok geniş bir arkadaş çevresi değil, olduğumuz gibi, maskesiz davranabileceğimiz, acık olabileceğimiz, yakın bağ kurabileceğimiz, kabul gördüğümüz, anlamlı zamanlar geçirebileceğimiz kimselerle olmak. Yaşıyor olmanın en güzel, en kutsal, en sevinç ve mutluluk veren yanıdır çünkü insanlar arasındaki o içten ve sevgi dolu bağ.
İnsanlara erişmek, konuşmayı, arkadaşlığı başlatmak, dinlemek, anlamak, ilgilenmek, empati duymak her iki tarafa da iyi gelir.
İnsanlar arasındaki bağ kendilerini görülüyor, duyuluyor ve değerli hissettiren bir enerjidir, yargısız alışveriştir, o ilişkinin güç vermesidir. Geçirdiği zorluklara rağmen ayakta kalabilen hatta ilerleyebilen insanların özelliklerinden bir tanesi güçlü aile ve arkadaş bağlarının olmasıdır.
Yalnız hissettiğimiz zaman eyleme geçip insanlarla temasa geçmek zor olabilir, çünkü yalnızlık bazen algılarımızı bozabilir ve yakınlarımızın bizi gerçekte olduğundan daha az önemsediklerini düşündürür.
En yakın hissettiğiniz kişileri aramak, müsait değillerse bunu kişisel almayıp pozitif yaklaşmak ve kırıldıysak da duygularımızı samimi bir şekilde belirtmek bağları güçlendirir. Bu şekilde belki de yalnızlık acımızı derin, samimi ve yakın ilişkilere dönüştürebiliriz. Kalbimizde daha az acı, daha çok ilahi aşk duygusunu hissederek yeryüzünde bir cennet yaratabiliriz.
Kaynaklar:
-The Surprising Antidote to Loneliness – Kira Asartyan Psychology Today- February 2016
-How to Beat Loneliness- Guy Winch_ TED ideas 2015
-Brené Brown Ph.D., L.M.S.W. “ The Gifts of Imperfection” 2010