top of page

Charles Aznavour ile nasıl tanıştım?


“La Boheme”, “ Hier Encore”, “She”, “Il faut Savoir”, “La Mamma” şarkı adlarını peş peşe sıralarsam ne düşünürsünüz? Bu ölümsüz şarkıların sahibi Charles Aznavour’dan söz etmek istediğimi anlamışsınızdır her halde… 1 Ekim günü yaşama veda etti Aznavour.

70 yıllık müzik kariyeri süresince, 1000’den fazla beste yaptı, sekiz dilde şarkı söyledi, şarkıcı, besteci, aktör, aktivist ve diplomat kimlikleri ile dolu dolu bir hayat yaşadı. Sahnede ölmek istediğini söylerdi hep. Verdiği bir konserin hemen sonrasında, evinde öldüğü için 94 yaşındaki sanatçının sahnede ölme arzusunun gerçekleştiği söylenebilir.

Ülkesi Fransa dışında, tüm dünyada ünlü olan Charles Aznavour’un ölümünün ardından uluslararası basın onun yaşamını, müzik alanındaki başarılarını, direnişçi ailesinin İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki kahramanlıklarını, deprem sonrası Ermenistan’a yaptığı yardımları irdeleyen yazılara yer verdi. Ben Charles Aznavour ile tanışmama, onun Yahudiler ve İsrael ile ilişkilerine kısaca değinmek istiyorum sadece…

Yaşım 11-12, Fransız kültürü ile tanışmaya ve yoğrulmaya başladığım ilk yıllar… Avrupa’nın Fransızcayı konuştuğu, Jacques Brel, Jules Brassens dönemi, anlam yüklü şarkı sözlerinin dönemi… Osmanbey’in ara sokaklarında oturan samimi bir arkadaşımın evindeyim. Bizden 6-7 yaş büyük abisinin odasından romantik, dingin bir müzik sesi geliyor, “Que C’est Triste Venise.” “Venedik ne kadar hüzünlüdür, artık birbirini sevmediğin zaman” diyordu hafif buruk bir ses. Ardından aynı sesten bir başka şarkı, yanık ve hüzünlü, belki de “La Mamma” ydı. İşte o gün tanıdım bu buruk ve etkileyici sesin sahibi Charles Aznavour’u…

Ondan sonra ne mi yaptık? Arkadaşımın abisinin evde olmadığı her fırsatta odasına girdik, pick up’ına plakları koyup Aznavour dinledik gizli gizli. Bir kez de abiye yakalanıp papara yedik. Şimdi size saçma gelebilir ama o yıllarda bizler bu gün olduğu gibi bir parmak tıklaması ile istediğimiz şarkıya ulaşamıyorduk. Türkiye’de varsa ne mutlu, yoksa plaklar dışardan geliyordu. Veya radyonun hafta sonu Batı Müziği programlarında sevdiğimiz şarkıların çalmasını heyecanla bekliyorduk. İşte o yaşlardan beri Aznavour, beni en çok etkileyen müzisyenler arasında hala… Öldüğü günden bu yana da You Tube’a parmağımı basıyor, çok sevdiğim şarkıları arasında geziniyorum.

Aslında Charles Aznavour Japonya’dan başladığı ve önümüzdeki yıl Haziran ayında Tel Aviv’de sonuçlanacak bir turneden yeni dönmüştü. 2017’de de Tel Aviv’e gelmiş, ailesinin İkinci Dünya Savaşında Yahudilerin yaşamını kurtarmış olmasından dolayı Devlet Başkanı Reuven Rivlin kendisine Raoul Wallenberg ödülünü vermişti. Aslında Charles ve kız kardeşi Aida da yataklarını konuklara vererek Paris’teki mütevazı evlerinde gizledikleri iki Yahudi ailesinin yaşamlarının kurtarılmasında etkin olmuşlardı. Yerushalayim’de gerçekleşen tören sırasında Aznavour, Devlet Başkanı Rivlin’e İsrael’in Ermeni soykırımını tanımamakta niçin ısrarcı olduğunu sormuş. Rivlin de ona, siyasi bir boyutu olan bu konunun her yıl Knesset’in gündemine geldiği bilgisini vermişti.

Charles Aznavour, Ermeni ulusunun acılarını bestelerde dile getirdi. Ermeni Soykırımı üzerine “Il Son’t Tombés” bestesi ile çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği 1988 Ermenistan depreminin (Sanatçı ülkenin yeniden yapılanmasında büyük yardımlarda bulundu) ardından yaptığı “Pour Toi Armenie”, hüznünü açığa çıkaran eserler oldu.

Charles Aznavour’un İsrael ile ilişkisi de çok eskilere dayanır, bağımsızlık ilanından hemen sonra, 1948 yılında yeni kurulan ülkeye ilk kez ziyarette bulundu. O Yahudilerle Ermenilerin birçok ortak noktası bulunduğuna inanmıştı. Bu görüşünü şu sözlerle ifade ediyordu: “Biz Ermeni ve Yahudilerin benzerliklerimiz çok… Mutluluklarımızda, şansızlıklarımızda, çalışma şeklimizde, müzikte, sanatta, farklı lisanları öğrenme kolaylığımızda, kabul edildiğimiz ülkelerde önemli insanlar olabilmekte birbirimize benziyoruz…”

2013 Tel Aviv konseri Barış Konseri olarak ilan edildi. O gün sahneyi barış savaşçısı Achinoam Nini ile paylaştı Aznavour. O konser için geldiğinde dönemin Devlet Başkanı Shimon Peres ile sıcak sohbetlerinin konusu barıştı tabii ki…

Bir sonraki yıl Charles Aznavour İsrael’de bir taşla iki kuş vuruyordu. Tel Aviv’de vereceği konser öncesinde Yahudi olan torununun Yerushalayim’de Batı Duvarı’nda gerçekleşen bar mitzva kutlamasına da katılıyordu.

Fransa’nın Frank Sinatra’sı olarak nitelendirilen Charles Aznavour’un babası Gürcistanlı bir şarkıcı, annesi ise İzmir’den göç etmiş bir oyuncuydu. Onun; “Aile büyüklerim soykırımda ölmeselerdi, ben şimdi Fransa’nın değil dünyanın en ünlü Türk şarkıcısı olacaktım” ifadesi bende oldukça samimi, biraz buruk ve alçakgönüllü bir ifade olarak iz bıraktı.

Charles Aznavour her zaman İsrael’in ve Yahudilerin dostu olmaya devam etti. Bir Ermeni olarak kendini Yahudilere yakın hissetti. Belki de İsrael’in, henüz müzik kariyerinin ilk yıllarında ona ilgi gösteren ilk ülkelerden olmasıdır yakınlık duymasının diğer bir sebebi… Kendini özdeş hissetmeseydi “Yiddishe Mamma”yı veya Enrico Macias ile birlikte “Hava Nagila”yı böylesi candan seslendirebilir miydi?

Adieu Charles Aznavour… Yolun açık olsun. Adın ve eserlerinle her zaman yaşayacaksın…

Şimdi onu sonsuzluğa uğurlarken Charles Aznavour’dan “Yiddishe Mamma” ve “Hava Nagila” dinlemeye ne dersiniz?

Comentarios


Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
WhatsApp Image 2020-09-08 at 20.52.59 (1

İLETİŞİM

Telefon                           :+97236582936
Mail                                :turkisrael@gmail.com

 

KÜNYE

İYT Web Sitesi Künyesi:
Editör                             :Av.Yakup Barokas
Grafik Tasarım              :Şemi Barokas 
                                       Ovi Roditi Gülerşen

© 2018 by Turkisrael.org

bottom of page