top of page

EYLÜL , SEVGİLİ  EYLÜL…


Merhaba sevgili okuyucularım. Güzel bir eylül sabahında yine birlikteyiz. Uzunca süren bir İstanbul ziyaretinden sonra, Tanrı’ya şükür evimize döndük. Gezmek güzel fakat eve dönmek daha güzel...

Muhtemelen daha evvel de yazmışımdır ama yine de tekrarlayayım. Ben sonbahar aşığıyım. Eylül ayı geldiği zaman içimi bir mutluluk kaplar.

Eylül ayı, çocukluğumdan itibaren beni hep sevindirmiştir. Okul günleri yaklaşırken, hazırlıklar başlardı. Babam ablama ve bana en az ikişer düzine defter satın alırdı. Çizgili, kareli, büyük ve normal boyutlarda defterlerin yanı sıra, resim ve porteli müzik defterleri, ablamın sarı saman kağıtlı müsvedde defterleri, kalemler, silgiler, ithal boya takımları, paletler, fırçalar, etrafta uçuşurdu. Ben hepsini salonda halının üstüne yayar, kitap ve defter denizinde yüzerdim. Ah o taze kitap ve defter kokuları... Zevkten erirdim. Sonra formalar, gömlekler, siyah mokasen okul ayakkabıları, saç örgülerine takılacak yeni tokalar ve ince kurdeleler… Ama yapılan bu masrafların hakkını verir, çalışkanlığımız ve notlarımızla, bizimkilerin göğsünü kabartırdık. Ah canım okul günleri J

Bir de sonbaharın gelişiyle, manavların tezgahlarında arz-ı endam eyleyen mevsim meyveleri, içi kıpkırmızı, mor renkli iri incirler, İri iri cevizler, salkım salkım tatlı üzümler, gülen ayvalar, ağlayan narlar. Bunlar aynı zamanda yaklaşan Yahudi bayramlarımızın da müjdecileriydi.

Roş Aşana ve Yom Kipur’da eğer okul açıksa o günlerde ailelerimiz bizi okula göndermezlerdi. Bu genel olarak tüm toplumumuzda uygulanan bir kuraldı. Biz çocuklar ve gençler anne ve babalarımızla birlikte sinagoga giderdik. Kadıköy Hemdat İsrael Sinagogu, hepimizin mutlulukla toplandığı kutsal mekanımızdı. Bu gün bile nerede olursam olayım, kendi sinagogumu düşündüğüm zaman sevgi ve özlemden burnumun direği sızlar…

Bayramdan önce annemle alış verişe çıkar, sinagogda giyeceğimiz kıyafetleri alırdık. Yeni giysiler, baretli siyah rugan ayakkabılar ve kırmızı ipek ponponlu, deriden yeni terlikler. Roş Aşana günü sabahı bunları evde bizimle birlikte yaşayan sevgili teyzemiz Suzan’ın duaları eşliğinde ilk kez ayağımıza geçirirdik. Buna “ Estrenar kozas nuevas” (yeni şeyleri ilk kez kullanmak) denirdi. Ardından “Ayağında paralansın” diye iyi niyet sözleri dökülürdü.

Bizim evin Roş Aşana sofraları uzun ve kalabalık olurdu. Masayı boydan boya donatan, şık ve zarif, güzel annem, bir mutfak perisi olduğundan lezzetli yemekleriyle damaklara da bayram yaşatırdı. Benim yakışıklı, canım babacığım “ Kiduş “ ve “Şeehiyanu” duasını sevinç ve mutlulukla okurdu. Canlarım benim, o günleri şimdilerde, sevgi ve minnet duyguları ile anıyorum.

Biliyor musunuz, Ben 1977 yılında, Roş Aşana’nın birinci günü anne oldum. İlk göz ağrım, saraylı oğlum Soni’yi kollarıma aldım. O gün, günlerden 13 Eylül’dü. İçimde bir daha asla solmayacak olan kocaman bir annelik çiçeği açıldı. Bir hafta sonra 20 Eylülde yapılan Brit Mila’sında, anne olarak ilk kez yüreğim titredi. Onun minicik bedeninde hissettiği ağrıyı, ben ruhumun derinliklerinde duyumsadım.

2011 yılının bir Roş Aşana günü arifesinde Soni’nin 2. çocuğu tatlı torunum Maya aramıza güneş gibi doğdu. Günlerden 28 Eylül’dü. Sevgili eşim David 5 Eylül’de doğdu. Bir eylül gününün 20’sinde nişan yüzüklerimizi taktık. Diğer bir Eylül’ün 1’ inde nikah törenimiz yapıldı. Tatlı kız yeğenim 4 eylülde, cennetteki annem 11 Eylülde doğmuştu. Eylül ayı benim için tatlı ve kutlu günlerin ayıdır.

Gelelim İstanbul ziyaretimize; Ben ahir ömrümde bu denli sevildiğimin bilincinde değilmişim. Aldığımız davetlerin, ağırlandığımız sofraların sayısını unuttum. Verdiğimiz randevuları bir sayfaya, gün gün, saat saat yazıyordum, böylece kimseyi atlamayacaktım. Bazen bir güne üç buluşma sığdırdığım bile oldu. Eğer atladıklarım varsa bağışlanmayı diliyorum. Hani “kapanın elinde kaldı” derler ya, işte eşim ve ben tam da bu vaziyetleri yaşadık. Adalar, Modalar, ev davetleri, cafe sohbetleri, paylaşılan kahveler, çaylar, rakılar ve sofralar… İnanılmaz güzel, samimi ve sahiciydi. Tadına doyulmaz sohbetler ve sevgiler paylaştık.

Sevgi yedik, vefa duygusu içtik, kavuşurken sevgi, vedalaşırken hüzün gözyaşları gözlerimizi doldurdu. Birbirimizi hissederek kucaklaştık, öpüştük, hasret giderdik. Güzel dostlara sahip olduğumuzu, bir kez daha ayrımsamak bize onur verdi. Çok yakın akraba ve kuzenlerle çok değerli ve neşe dolu saatler paylaştık. Ne çok özlemişiz hepsini…İyi ki varlar…

Bu arada Büyükada Sinagog’unda gerçekleşen bir konsere gitme şansını bulduk. İlahi sesli Cenk Rofe ve Ediz Bahar ile minikler korosu “Estreyikas D’Estanbol “ bir harikaydılar. Cenk ve Ediz’in Tanrısal sesleri sinagogun kubbesinden arşa yükseliyordu. Sinagog ilahileri, popüler şarkılar, Türk sanat müziğinden klasik şarkılar, modern İbranice şarkılar ve finalde coşku ve sevgiyle söylenen “İsrael Şeli” şarkısı gönül telimi titretti. Emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum.

Çok keyifli geçen on sekiz günden sonra yuvamıza geri döndük. 2 Eylül’de ulpan ve okullar açıldı. Toruncuklarım da okullarına geri döndüler. Sevgili okurlarım, yaklaşmakta olan İbrani yeni yılımız bize ve evlerimize sağlık, mutluluk ve bereket yağdırsın. Ülkemize ve tüm dünyaya barış ve esenlik getirsin.

Hag Sameah, Şana Tova Umetuka

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page