top of page

"Ruhumuzla, kanımızla Filistin’i kurtaracağız!"


Geçtiğimiz hafta “Ulus Devlet Yasası” hakkında görüşlerimi kaleme almış ve yasaya muhalefet eden Dürzilerin İsrael’deki statülerine değinmiştim. Dürziler 1948 yılından beri yaşadıkları ülke ile kader birliği yapmışlardır.

Dürzilerin yüzde 83’ü askere giderken İsraelli Araplar askerlikten muaftırlar ve sadece pek azı gönüllü olarak bu hizmeti yerine getirir. Dürzi nüfusu 200 bin iken İsraelli Arapların sayısı 1,6 milyondur. İsraelli Araplar Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilerden farklı olarak eşit İsrael vatandaşıdırlar.

Pek çok ülkede azınlıklar yasa karşısında eşit vatandaş statüsüne sahip olmalarına karşın gerçekte ikinci sınıf vatandaş, “misafir” veya “öteki” olarak görülürler. Bu ayırımcılığın “ırkçılık” düzeyine ulaştığı ve çok daha belirgin olduğu coğrafyalar da vardır.

İsrael’de yeni düzenleme ile daha evvelce ikinci resmi dil olan Arapçaya özel dil statüsü tanındı. Ancak uygulamada hiç bir şey değişmedi. Telefonda herhangi bir resmi veya özel daireyi aradığınızda İbranice mi, Arapça mı konuşmak istediğiniz size sorulur. İsrael’de sosyal yaşantının içinde olan herkes Arapların eşit haklara sahip olduklarını, lisanlarını en ufak bir çekince taşımaksızın özgürce kullandıklarını bilir.

İsraelli Araplar refah düzeyi açısından da diğer komşu Arap ülkelerine oranla çok daha iyi bir yaşam seviyesine sahiptirler. Bir kamuoyu araştırmasında; “Bir Filistin devleti kurulursa Filistin vatandaşlığına geçmek ister misiniz?” sorusunu olumlu olarak yanıtlayan olmadı.

Öyle ise 11 Ağustos Cumartesi akşamı Rabin Meydanında Ulus Devlet Yasasına karşı gerçekleştirilen mitingde açılan Filistin bayrakları ve atılan "Ruhumuzla, kanımızla Filistin’i kurtaracağız!" , "İntifada ve zafer!" sloganları nasıl açıklanabilir?

Bir hafta önce düzenlenen ve Dürzilerin yasaya karşı protestolarının dile getirildiği gösteride, tüm konuşmacılar İsrael’e bağlılıklarının altını çizerken, bu kez ortaya çıkan görüntü Yahudiler ile İsrael vatandaşı Araplar arasında yıllarca oluşturulmaya çalışılan, “bir arada barış içinde yaşama” çabalarını tehlikeye atar nitelikte idi.

Gerçi gösteriyi düzenleyenler alana bayrak getirilmemesi uyarılarında bulundularsa da, mitingde Filistin bayraklarının açılması, yönetimin “faşist”, “apartheid” rejimi olarak suçlanması, göstericilerin gerçek amaçlarını ortaya koyuyordu.

Ulus Devlet Yasasını Knesset’e getiren Likud milletvekili Avi Dichter miting sonrasında; “ Göstericilerin amacı Filistin devleti ile yetinmeyip İsrael’i iki halkın ülkesi yapmaktır. İşte bu nedenle Ulus Devlet Yasası gerekliydi” dedi.

Muhalefette yer alan Yair Lapid de; “ Göstericilerin ruhumuz ve kanımızla Filistin’i kuracağız diye bağırmaları, mitingin protesto amaçlı bir gösteri değil, şiddete çağrıyı hedeflediğini ortaya koydu. Acaba bir grup gösterici İsrael bayrakları ile Ramallah’a yürürseydi, ne olurdu?” sözleri ile tepkisini dile getirdi.

İsrael’de iktidar ile muhalefet Tel Aviv’in kalbinde gerçekleştirilen gösteride ortaya çıkan duruma karşı ortak tavır alıp kenetlenirken, esas üzücü olan, belli bir kesim İsraelli Arabın yanı sıra radikal solun da protestoları desteklemesiydi.

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page