HaYarkon parkında konsere gitmiş olanlar bilirler, orada yemyeşil çimenlerde kâh oturup, kâh uzanıp uçsuz bucaksız göğü seyrederken konser dinlemek çok keyiflidir. Çok uzun yıllar önce, Tel Aviv kentini boylu boyunca takip eden HaYarkon’da iki konser izlemiştim. Biri ünlü bir pop orkestrasının konseriydi, genci, çocuğu, yaşlısı on binler ayakta salınıyor, coşuyor, müziğe tempo tutuyordu. Katıldığım bir diğer konser, Şef Zubin Mehta yönetiminde İsrael Filarmoninin bir konseriydi. Aynı çimenlerin üzerinde yine on binlerce kişi gecenin sessizliğinde klasik müzik dinliyor ve çıt çıkmıyordu…
Geçtiğimiz hafta parkta Nabucco operasını izledim. Operaya meraklı kişilerden değilim pek. Geçen sene Budapeşte opera binasında Nabucco’yu seyretmek fırsatını bulmuştuk. Ama inanın, konusunun Yahudilikle ilgili olması itibarı ile Verdi’nin bu eserini İsrael’de, Tel Aviv’in HaYarkon parkında, yıldızların serpiştiği gök kubbenin altında izlemenin çok farklı bir keyfi var…
Bilenler tabii ki bilir, ama ben size kısaca Giusseppe Verdi’nin bu operayı nasıl bestelediğini kısaca anlatayım. Verdi, karısı Margherita’yı ve iki çocuğunu kısa aralıklarla kaybedince üzüntüden bunalıma girmiş ve besteciliği bırakmış. Verdi'ye daha önce büyük destek sağlamış olan La Scala'nın emprezaryosu Bartolomeo Merelli ona yardım elini uzatmış. Yahudilerin Babil'e sürgünü hakkında bir eser hazırlamış olan Temistoçle Solera'nın metnini Verdi'ye vererek onu bu metine göre bir opera hazırlamaya teşvik etmiş. Verdi'nin bu metne göre hazırladığı opera eseri Nabucco oldu.
Nabucco ilk kez 1842 yılının 9 Mart akşamı Milano’da sahnelendi. Bu opera Verdi’nin yaşamında bir dönüm noktasıydı. Verdi, Nabucco’nun prömiyerinde Abigail rolünü oynayan ve bu eserin arka arkaya 57 defa temsil edilmesinde büyük rolü olan soprano Giuseppina Strepponi ile yakın bir ilişki kurdu. Bu ilişki evlilikle sonuçlandı.
Nabucco’nun konusunu uzun uzadıya anlatmak yerine, Yahudilikle ilgili bölümüne odaklanarak özetleyeyim kısaca… Babil Kralı Nabucco, (tarih dersinden bildiğimiz Nabukadnezar) Yahudi ordusunu yenmiş, askerleriyle Yeruşalayim kapılarına dayanmıştır. Yenilen halk Bet HaMikdaş’a toplanarak kendilerini kurtaracak tanrısal bir yardım için dua etmektedirler. Sonuçta Yahudi halkı Babil’e sürgün edilir. Dört perdelik operanın, üçüncü perdesinin ikinci sahnesinde Yahudiler Babil’de Fırat nehri kıyısında toplanmışlar, vatan hasretini ifade eden bir şarkıyı koro halinde söylerler.
Bu şarkı Yahudi köleler aryası “Va Pensiero”dur (Gez Hayal Gücüm anlamına gelir) . Yahudiler’in M.Ö. 586-537 yılları arası yaşamış oldukları Babil esaretini ve onların vatan özlemini konu alır. Bu aryanın kaynağı Teilim’deki 137. Mizmor’dur.
Babil ırmakları kıyısında oturup Sion'u andıkça ağladık; Çevredeki söğütlere sazlarımızı astık. Çünkü orada bizi tutsak edenler bizden ezgiler, Bize zulmedenler bizden şenlik istiyor, "Sion ezgilerinden birini okuyun bize!" diyorlardı. Nasıl okuyabiliriz RABB'in ezgisini El toprağında? Ey Kudüs, seni unutursam, Sağ elim kurusun. Seni anmaz, Kudüs’ü en büyük sevincimden üstün tutmazsam, Dilim damağıma yapışsın. Kudüs’ün düştüğü gün, "Yıkın onu, yıkın temellerine kadar!" Diyen Edomlular'ın tavrını anımsa, ya RAB.
Dördüncü perdenin sonlarında Nabukadnezar, Yahudilere yurtlarına dönebileceklerini bildirir, Yahudilerin dini lideri Zaccaria, Nabucco’yu takdis eder, ona Tanrının yardımıyla şan ve şeref dolu bir hayat dilerken perde kapanır.
Bu eser ve özellikle üçüncü perdedeki Yahudi esirler korosu “Va Pensiero”, İtalyan milliyetçileri tarafından bir özgürlük şarkısı olarak kabul edilmeye başladı. Hatta 1940’larda Avusturya işgali altındaki İtalyanların bağımsızlık özlemine tercüman olduğundan, İtalyan milli marşı olarak kabul edilmesi dahi düşünüldü.
Nabucco operası ilk temsilden tam 104 yıl sonra, İtalyan ulusu için ikinci defa özgürlük simgesi oldu. İkinci Dünya Savaşı geride kalmış, savaşta bombalanma sonucu bazı bölümleri yıkılan La Scala opera binasının onarımı bitmiş, İtalya’da Cumhuriyet ilan edilmişti. Sahnenin tekrar açılacağı ilk gece Nabucco’nun sahnelenmesi kararlaştırıldı, böylelikle İtalyan ulusu Esirlerin Korosunda yeniden özgürlüğün şarkısını buldu. Günümüzde İtalyan futbol taraftarlarının maçlarda hep bir ağızdan “Va Pensiero”nun tabii biraz deforme edilmiş şekliyle tezahürat yaptıklarını biliyor muydunuz?
Babil sürgünün ardından Yahudi ulusu tarih sürecinde nice sürgünleri, acıları, kıyımları, pogromları ve Holokostu yaşadı. Ama yine de ayakta kaldı. Bu nedenle Yahudi esirler korosunun “Va Pensiero” aryasının HaYarkon parkında, İsrael semalarında yankılanması anlam yüklü, duygusal bir müzik şöleni oldu. Esirler korosu aryayı seslendirirken biz seyircilere önceden dağıtılan minicik ışıkları yaktık. Binlerce beyaz, mavi, yeşil, kırmızı minicik ışık müziğin temposu ile ağustos böcekleri misali ışıldadı gecenin karanlığında.
O gece güney kentlerimizin halkı genç yaşlı, çoluk, çocuk Hamas’ın roketleri yüzünden barınaklarda sıkışıp kalmışken, beyaz kent Tel Aviv’de böylesi muhteşem bir konserin düzenleniyor olması ne kadar doğruydu diye düşünebiliriz. Bunun yanıtını Belediye Başkanı Ron Huldai verdi; “Her şeye rağmen hayat devam etmeliydi…”
Anlattıklarımla özdeşleşmek ister misiniz? You Tube’a “Nabucco – Hebrew Slaves Chorus” diye yazın. Aryayı dinlerken gözlerinizi kapayın, dingin bir gecede HaYarkon parkında çimenlere uzandığınızı hayal edin… Ve aryayı mırıldanın…