top of page

Tanıtım etkinlikleri ve kıvılcımlar...


Aliya yapmış olmakla birlikte, geriye bakmadan, geldiğimiz ortamdaki dost ve dindaşlarımızın yaşamını izlemeden, yorumlarda bulunmadan edemiyoruz! Konulardan biri, bu köşede daha önce değinmiş olduğum “kayadez - avlaremoz” tutumuyla arasındaki nüanslardır kuşkusuz; ancak bu sorunsalı bugün değişik bir yönüyle ele almak istedim – tanıtım ve “halka ilişkiler” açısından...

Hatırlayanlar olur muhakkak, bundan 10-15 yıl önceki “Yahudi Kültürü Avrupa Günü” şenliklerinde Galata’nın geniş bir bölümünde nice etkinlikler düzenlerdik – örneğin sevgili Habib Gerez’in atölyesindeki “açık kapı” şiir okumaları, semt restoranlarında Sefarad/Aşkenaz yemek şölenleri, sokaklarada borekitas satışları, Nardis Caz Kulübü’ndeki “Jewish Jazz” gecesi veya Kule’nin dibinde verilen etnik müzik konserleri... Ardından gelen yıllarda bu şenlik ya hiç yapılamadı veya (nedense?) bir AVM’ne taşındı, son zamanlarda ise Neve Şalom Kültür Merkezi ve Müze gibi kapalı mekânlarda yapılıyor.

Özellikle Türk Musevi Cemaati’nin (yeni adıyla “Toplumu”nun) gayretleriyle tanıtım çalışmaları halen sürüyor – sanırım özellikle “geniş” (?) topluma Yahudilerin (N.F.Kısakürek’in belirttiği gibi) “yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetliler” olmadıklarını göstermek için!!

Ne var ki bu tür tanıtımlar için yılda bir kez yapılan “YKAG” yeterli değildir kuşkusuz. Bunun için Yahudi olmayan kurumlardan, yazar/çizerlerden, sözel/işitsel/görsel basından da destek almak gerekmez mi? Bakınız, Türkiyeli Ermenilerin Agos Gazetesi FM 94.9 Açık Radyo’da yıllardır Cumartesi sabahları 1.5 saatlik bir kültür programı sunuyor... Benzerini Şalom Gazetesi yapamaz mıydı? İsrail’e karşı olumsuz tutumuyla bilinen A/R böyle bir girişimi niye istemesin ki; bu satırların yazarı, 2008/2009 yıllarında da farklı düşünceler beslememiş kanalda, üstelik “prime time”da haftalık bir Klezmer Müziği programı yapmıştı...

Gelelim günümüze. Tevazuyu bu yazıda bir kenara bırakıp, ilgili mekânlar ile daha önceden görüşerek projesini oluşturduğum ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na önerdiğim, iki kilise, iki sinagog ile birinin önündeki küçük meydanda konserlerin verildiği “Galata Müzik Rotası”nı örnek göstermek isterim. Aramızdan bir rehber arkadaşın Galata’da gezdirdiği birkaç yüz kişinin katıldığı iki seanslık bu “rota”nın biletleri bir günde tükenmişti, ancak aynı festivalin başka bir akşamında İKSV’nin müziksever kitlesine açtırdığımız Neve Şalom Sinagogu’nda da yüzlerce kişi, keman virtüözü Renaud Capuçon gibi bir dünya yıldızının da yer aldığı oda müziği konserini dinlemiş, mekânı da böylece tanımıştı.

İşte, basında ( http://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/galatada-tarih-muzikle-canlanacak-40860782 ) da yer almış olan bu etkinliğe benzer nicelerini planlayıp değişik kurumlara yaptıramaz mıyız? Veya, ABD’nde kendiliğinden yetişmiş Roth, Bellow, Potok, Malamud gibi yazarların bizde de çoğalmasını, sevgili Mario Levi örneğinde gördüğümüz gibi onları da Yahudiliğe değinen yapıtlar vermelerini sağlayacak biçimde özendirmek? Keza, edebiyatın yanında sinema ve TV ile tiyatro ve müzik dallarında Yahudi olmayan sanatçıları da bu konuları incelemeye, işlemeye teşvik etmeyi de düşünmeliyiz... Unutmayalım – bu türdeki çalışmalar, Türk Yahudilerinin kaç asır önce Anadolu’ya yerleştiklerini, kimler olduklarını, nasıl yaşadıklarını, Türkiye hakkında neler düşündüklerini en açık biçimde ortaya çıkarabilir.

*****

Geçtiğimiz Cuma akşamı evimizde ilginç bir “müzikal buluşma” yaşadık! Türkiyeli hazanut hakkında İsrail’de bir süredir araştırmalar sürdürüp ses kayıtları gerçekleştiren İstanbullu arkadaşımız, piyano sanatçısı Renan Kohen ile hafta boyunca Yeruşalayim Konservatuarı’nda master class’lar vermiş olan Budapeşte’li dostumuz, kontralto Judit Rajk’ı Şabat masamızda bir araya getirmek, gerçekten gurur vericiydi bizim için... Her iki santçının ilk ortak yanı, geçtiğimiz yıllarda Galata’daki Schneidertempel’de (eski Aşkenaz “Terziler Sinagogu”ndan bir sanat merkezine çevirdiğimiz mekânda) dinletiler sunmuş olmalarıydı. Renan’ın piyano resitali birçok dostumuzu büyülemiş, Judit’in iki ayrı formatta (ilki birer viyolonselci ve bariton ile, diğeri birer piyanist ve obua sanatçısıyla) verdiği konserleri ise, değişik repertuarları ile büyük ilgi ve beğeni kazanmıştı. İkinci ortak yanları da, Yahudi müziğine eğilmeleri ve özellikle Holokost’ta yaşamlarını yitirmiş bestecilerin yapıtlarını çalmalarıdır. Renan’ın bu konudaki “Uykudan Önce” albümüyle değişik ülkelerde verdiği resitaller, Judit’in ise dünyanın en saygın konser salonlarıyla anıtsal kiliseler/sinagoglarda konuk olmuş anlamlı konserler, bu müziğin birer kilometre taşları sayılır. İlgi duyanlarınız, her iki dostumuzun özgeçmiş/kariyer/kayıtlarıyla konser takvimlerini web sayfalarından ( http://www.renankoen.com/ ve http://www.juditrajk.com/ ) izleyebilir. Bundan öte Judit’in eşi Laszlo Rajk’ın Macaristan’ın önde gelen mimarlarından olmasının yanı sıra, Costa Gavras ve Laszlo Nemes gibi rejisörlerin (örn. Oscar ödülü almış “Son Of Saul”da olduğu gibi) film seti çalışmalarında öne çıkmış bir sanatçı olduğunu da belirtmeden edemiyorum...

Kim bilir – belki bu Şabat yemeğimiz, sevgili Renan ile Judit ile Yahudiliği tanıtacak ortak bir çalışmanın ilk kıvılcımını yakmış olabilir!

*****

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page