top of page

Çıktık açık alınla  (2)


Geçen yazımda İsraelin 70nci yıl kutlamalarında ülkenin 70 en önemli buluşu konusuna değinmiş ve böylesine küçük ve yeni bir ülkenin bunları nasıl başardığı konusunu biraz irdelemeye çalışmıştım.

Bu yazımda bu konuyu biraz açmaya çalışacağım. Kuvvet, güç ve başarı, eğer isterler ve sebat ederlerse, yalnız insanların değil ülkelerin de olanaksızlıklarından kaynaklanır çoğu zaman.

Kuruluş yıllarının hemen öncesinde etrafının kendisinden onlarca defa daha kalabalık ve ona düşman güçlerle çevrili olması, İsraeli askeri bakımdan güçlü olmaya yöneltti. Değil silah sanayiinin, geleneksel sanayiinin bile s’sinin olmadığı bir ortamda çare bu silahları satın almaktı. Başlangıçta İsrael bu konuda en büyük desteği Fransadan gördü. Ta ki 67 savaşının hemen öncesinde ve ani bir kararla De Gaulle muslukları kapatıp, siparişi verilmiş silahları dahi göndermeme kararı alıncaya kadar. Kısa vadede İsraeli zora sokan De Gaulle’ün bu ihaneti, uzun vadede ülkenin yararına olacak ve kendilerinden başka hiçbir güce güvenemiyeceklerini gören İsraelliler, kısa bir süre sonra dünyanın en ileri tanklarından birini, Merkavayı üretecek konuma geçeceklerdi.

Kendinden çok daha kalabalık(nicelik), ordularla mücadele üstün nitelikli olmayı gerektiriyordu.

Ülke cevabı hava hakimiyetinde buldu ve Ortadoğunun en kuvvetli hava kuvvetlerini kurdu.

Yetmedi. Roket ve füzelerin komşuları tarafından geliştirilip insafsızca sivillere yöneltilmesi gökleri de hermetik olarak düşmana kapatmayı gerektirdi.

Hets, (Ok), demir kubbe gibi hava korunma sistemleri bu gereksinimin bir sonucu olarak doğdu ve öyle bir doğdu ki süper güç ABD dahi bu silahları kendi bünyesine de kattı.

Yer ve gök de yetmedi ülkenin sevecen komşularına. Hamas bu sefer de yeraltından sivilleri hedef aldı.

İsrael bu sefer de dünyada bir ilki gerçekleştirdi ve tünelleri keşfedip onları imha eden bir sistemi geliştirdi. Fransızcadan tercümeyle; Gereksinim mecbur eder.

Tüm bu anlattıklarım ‘’ Start Up Nation’’ da rahmetli Peresin yazdıkları ve öngördükleriyle birebir uyum halinde.

Ama olay tabii ki burda bitmiyor ve bundan ibaret değil.

‘’Tuhaftır ama’’ diyordu dünyaca ünlü Kimya profesörü Chaim Weizmann, ‘’ karasapan, yol ve limana susamış bir toprakta, bu gereksinimler henüz karşılanamamışken bizler entellektüel ve ruhani bir merkezin temelini atıyoruz’’. Tarih 24 Temmuz 1918; Olay: Kudüs İbrani Üniversitesinin temel atma töreni. Yani devletin kuruluşundan 30 yıl önce ilk Üniversite kuruluyor.

Yahudi milletinin eğitime, bilgiye verdiği önceliği bundan iyi ne ifade edebilir ki? Yine devletin kuruluşundan evvel 1925 yılında Technion, ve 1934 yılında Weizmann Enstitüsü kuruluyor.

Bağımsızlık ilanından, (1948) tam 8 sene sonra da Tel Aviv Üniversitesi tarihteki yerini alıyor. Sekiz milyonluk İsraelin bugün sekiz üniversitesi ve yirmiyedi yüksek okulu var. İçlerinden dört tanesi dünyanın ilk 150 listesinde. Kudüs İbrani Üniversitesinin kayıtlı 5500 patenti ve 1600 tane icadı var. Yaptığı araştırmaları satın alan şirketler arasında IBM, Nestle, Johnson and Johnson ve Intel gibi dünya devleri var. Weizmann Enstitüsünün kuruluşu Yeda biriminin yılda 50 milyon dolar cıvarında royalty geliri var. Yıllık royalty geliri açısından dünyadaki akademik kuruluşlar arasında lider konumunda. Tüm bu saydıklarım bilime verilen önemin başarıya olan katkısını vurgulayan örnekler.

Başarıya giden parametreler bununla bitmiyor. Ülke insan kaynaklarını kullanırken, kendi değişik örgütleri arasındaki koordinasyonuyla ve birikimleri değerlendirebilmesiyle de öne çıkıyor. Bu yolda eğitimden sonraki durak, askerlik… 18 yaşında bir gencin muharipse geçirdiği ‘’hayatta kalma’’ mücadelesi, yok eğer idari veya teknik hizmetteyse göreviyle ilgili deneyimleri, onu başka ülkelerde görülemeyecek bir şekilde olgunlaştırıyor.

Koşullar, çoğu zaman, askerleri üstlerine danışma olanağı olmadan karar almaya zorlıyabiliyor. 19 yaşında hayati sorunlara yaratıcı çözümler bulma zorunda kalabiliyor İsraelli genç. Askeriyede her başarı veya yenilgi, ölçüleri kaçırmadan, analiz ve olaydan ders çıkartma amacıyle ele alınıyor. Norm başarıya alkış tutup, yenilgide dibe batırma değil.

İsrael Savunma Kuvvetleri ve savunma sanayiileri pek cok hitech sirketin doğuşuna zemin hazirliyor. En üstün öğrencilerin seçilip görev aldığı, İ.S.K. ‘ne bağlı 8200 ve Talpiot gibi birlikler, eğitim, askerlik ve sanayi arasındaki koordinasyonun en güzel örnekleri. Misyon odaklı ve problem çözücü kişiler buralarda yetiştiriliyor ve günü geldiğinde startup şirketlerinin başarılı girişimcilerine dönüşüyorlar. Orduda olsun, şirketlerde olsun İsraelli, -başka ülkelerin aksine-

disiplin için esnekliği, organizasyon bütünlüğü için inisyativi ve öngörülebilirlik için inovasyonu feda etmiyor.

İsraellinin yeteneğinin yanı sıra başka özellikleri de var. Bitmez, tükenmez bir araştırma, soruşturma isteği,(*) üstlerinin mantığını, eylemlerini sorgulama, yenilgiden utanmayıp ve yılmayıp ondan ders çıkartma, sebat, hırs, gerektiğinde otoriter hatta agresiv olabilme, bireyciliğinin yanısıra askeriyeden gelen bir ekip çalışması yapabilme özelliği, ‘’çok disiplin temelli’’ yaratıcılık. Olanaksızlıkları fırsata çeviriyor.

Olanaksızlık; Çöl ülkesi olması demek suyun çok kıt olması demek…

Fırsat: Çöl tarımında, sulama sistemlerinde ve deniz suyunu kullanılabilir hale getirmede devrimci inovasyon. Örnek mi istersiniz? İsrael artık sularının yüzde yetmişini tekrar kullanabiliyor. Bu konuda dünya ikincisi olan İspanyadan 3 misli bir sayı bu! Sulama sistemine bir anlamda ileri teknolojiyi aşılıyan Netafim şirketi, (daha az suyla daha çok ürün), bugün beş kıtada, 110 ülkede boy gösteriyor.

Başarılı ileri teknoloji temelli girişimciliğin tabanında üstün yetenekli mühendis ve bilim adamlarıyla yöneticiliği ve pazarlamacılığı sıradışı kişileri bir araya getirip devrim niteliğindeki bir inovasyonu ticari başarıya çevirebilme yeteneği yatıyor. Yazması kolay, yapması biraz daha zor bir bileşim…

Ülkenin globalizasyon, telekomünikasyon ve internet çağında bu konseptlerin meyvelerinden diğer memleketlere oranla daha fazla istifade etmesinin psikolojik/realist bir ek sebebi de olabilr.

Şöyle ki denizin dışındaki tüm sınırları onları istemiyen komşularla çevrili bu ülke, coğrafi sınırları ortadan kaldıran, globalizasyon ve internet sayesinde bir bağlamda onu boğan bu sınırlardan da kurtulmuş oldu ve bu ikili oluşuma ve getirilerine sıkı sıkıya sarıldı. Çin, Hindistan ve Latin Amerika ülkeleri yeni komşularımız oldu. Ve özellikle bu konulara dayanan start uplar tavan yaptı.

30 yıl sonra, ülkenin yüzüncü kuruluş yılında, buna benzer gururlandırıcı bir yazıyı, bugünün genç olelerinden birinin kaleme alması dileklerimden biridir. Buralardaysam okuyacağıma söz veririm!

(*) Bu sorma, soruşturma, münazara olgusu Yahudi kültürünün DNA’ inde mevcut, belki de?

Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page