Hepiniz bilirsiniz, “atasözleri ve deyimler” ilkokul yıllarında ufacık bir sözlükle girer hayatımıza. Sonradan onları her fırsatta kullanmaya başlarız. Her biri dipsiz bir kuyu niteliğinde olan ve her koşulda gerçekleri yansıtabilen atasözleri, bana göre zamanlarının çok ötesinde sözlerdir. İçlerinde o kadar doğru, o kadar yerinde olanlar var ki, bazen koca bir sayfa ile anlatmayı başaramadığımız bir düşünceyi kısacık bir cümle ile özetleyiverirler.
Özellikle atasözleri geniş halk kitlelerinin yüzyıllar boyunca, geçirdikleri tecrübelere dayanan düşüncelerden doğar. Yani gerçeği bu denli yansıtmalarının nedeni gerçek olaylardan kaynaklanıyor olmalarıdır. Kim tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağza dolaşsalar da, yol gösterici nitelikleriyle, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır. Ben şahsen her fırsatta atasözlerine ve deyimlere başvurmayı sevenlerdenim, oysa son dönemde bildiğim ve sıkça da kullandığım özdeyişlerin bazılarını yanlış kullandığımı fark ettim. Bir arkadaşımla konuşurken, “Güzele bakmak sevaptır,” dedim. O da beni düzeltti. Meğer doğrusu: “Güzel bakmak sevaptır!” olmalıymış. Bunu kendime hiç yakıştıramadım ve çoğumuzun yanlış kullanmaya eğilimli oldukları özdeyişleri tek tek araştırdım. Hem sizler, hem de kendim için:
“Göz var nizam var” değil, “Göz var izan var”. (İzan: anlayış, anlama yeteneği; Nizam: düzen, kural)
“Eşek hoşaftan ne anlar” değil, “Eşek hoş laftan ne anlar”.
“Aptala malum olurmuş” değil, “Abdala malum olurmuş”. (Aptal: alık. Abdal: derviş)
“Kısa kes aydın havası olsun” değil, “Kısa kes aydın abası olsun”. (Aba bir giysidir ve Aydın efesinin abası kısa ve dizleri açıktır)
“Su uyur düşman uyumaz” değil, “Sü uyur düşman uyumaz”. (Sü: asker)
“Saatler olsun” değil, “Sıhhatler olsun”. (Sıhhat: sağlık)
“Su küçüğün söz büyüğün” değil, “Sus küçüğün söz büyüğün”.
“Elinin körü” değil, “ölünün kûru”. (Kûr: mezar, gömüt)
“Sıfırı tüketmek” değil, “zafiri tuketmek”. (Zafir: soluk)
”Azimle sıçan duvarı deler” değil, “Azimli sıçan (fare) duvarı deler”.
“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” değil, “Ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz”. (Ane: Bağdat’ta bir uçurum; Yar: uçurum)
“Haydan gelen huya gider” değil, “Hayy’dan gelen Hu’ya gider”. (Hayy, Hu: Allah’ın isimleri)
“Altı kaval, üstü şişhane” değil, “Altı kaval, üstü şeşhane”. (Kaval: namlu mermiyi nereye atacağı çok da kestirilemeyen düz bir borudur. Şeşhane: mermiyi atış ekseni etrafında döndürerek çok daha hassas nişan almayı sağlayan altı yivli namludur)
Demem o ki, atasözleri ve deyimler müthiş bir miras. Her dili zenginleştirmekle kalmıyorlar, konuşmamızı da daha ilgi çekici hale getiriyorlar. Öte yandan, gündelik hayatta konuşmalarımızı zenginleştirip, pekiştirici nitelikte örnekler vermek istediğimiz zamanlarda başvurduğumuz bu kelime gruplarını cümlemize katarak, konuşmamızı daha akıcı yapalım derken, yanlış kullanımlardan kaçınalım. Bir başka deyişle, kaş yaparken göz çıkarmayalım!