Başlık yok... Tarifi imkansız... Bu tür bir kötülüğü açıklayacak, ifade edebilecek kelime yok.. Bulamıyorum… Diyemiyorum… Sadece kalbimde bir ağırlık, gözyaşlarımın verdiği yanma hissi ve şaşkınlık… İşte, Polonya’da çıktığım Shoa yolculuğunun özeti… Krematoryumdan çıkan küllerin oluşturduğu dağı gözlerimle gördüm… İçinde hala kemikler bile vardı… Binlerce ayakkabı...
Nazilerin seslerinin sindiği garip bir sessiz çığlık var kulaklarımda... SS’lerin gözlem kuleleri... Bir zamanlar Yahudilerin dehşetle korktuğu nöbetçilerin bulunduğu uzun kahverengi kuleler... Ben bakıyorum, sanki benimle bakıyorlar... Ben yürüyorum… Sanki benimle 73000 ruh yürüyor... Havada garip bir yanık kokusu... Keskin… Gözlerim yanıyor...
Ben, sadece 35 yıl önce… Dündü… İnsanın gözleri, aklının alamayacağı kötülükle karşılaştı... Açlıktan, bugün yemyeşil olan 300 dönüm alanın çimlerini yediler...Karlı günlerde bembeyaz karın üzerine o kadar kan aktı ki işte tam buraya kırmızı gül meydanı dediler.
Anlayamıyorum… Olmuyor bir türlü...Bir küvet gördüm fırınların tam karşısında…Küvet !!! Bir insan nasıl küvette banyo yapıp keyfini yaparken krematoryumda ölü yakılmasını seyreder? İnsan??? İnsan... Olamaz, bu başka bir varlıktı, olamaz… Üstelik fırınların hemen bir kilometre gerisinde Lublin şehrinde hayat tüm hızıyla devam ederken
Ölü çukurları… Bir zamanlar Nazi postallarının yürüdüğü çakıl yollar… Mahkûmların sesleri geliyor sanki... Toprak çığlık çığlığa adeta… Unutmayın bizi! Unutturmayın!.. Unutturmayacağım… Çocuklarım bilecek... Her fırsatta herkese anlatacağım. Hatta gidin diyeceğim! Gidin ve görün. Lütfen. Gidin ki anlatamadığım hislerimi içinizde yaşayın. Yaşayın ki varlığımızın mucizesini hissedin…
Kalbim değişik çarpıyor artık... Hislerim bambaşka… Tarif edemiyorum… Olmuyor… Sadece bir tek şey var ki bundan şüphem yok;
Başaramadın Hitler! İşte buradayız! Hem de İsraelli olarak......
Öldürülen 6000000 Yahudi anısına…