Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı diyenlerden misiniz.
Yoksa ilk giyen ilk okuyan kısaca ilk kullanan ben olayım diyenlerden mi?
Her ikisi için haklı sebepleriniz vardır mutlaka. Ama önce birçok şeyin birbirine karıştığını görüyoruz. 2. El, vintage ve antika…
“Moda 30 yılda bir başa döner” sözünü çok kez duyarız. Modanın eskiye geri dönmesi ile oluşan tarza vintage dendiğini “google amcaya” sorarak öğrenebiliriz. Ama vintage kelimesinin Türkçe karşılığının bağbozumu olduğunu hangimiz biliyoruz? “Şarap yıllandıkça değerlenir” savından yola çıkarak “geçmişe ait” olanın değerli olacağı çıkarımını yapmak mümkün mü? Ancak bu tarza çok dİkkat etmek gerek her eski “vintage” değildir. Doğru parçaları birleştirmediğİniz taktirde tarz olmak yerine modası geçmiş bİr görüntü sunmak mümkün. Gene tıpkı yıllanmış bir şarabın doğru şartlarda saklanmadığı taktirde “sirke” olacağı gibi.
Konu dekorasyon olunca anneannenin şalını koltuğa atmanın aslında bir moda olduğunu düşünmüyorum. Sevdiğimiz kişilerin yanımızda olduğunu hissettiren objeler hayatımızı etkiler. Onlara bakınca gülen bir yüz, iki damla gözyaşı görebiliriz. Objeler bize çoğunlukla bir duyguyu yansıtır. Objeyi satın aldığımız an, satın almak için verdiğimiz çaba, evimize getirip yerleştirdiğimiz dakika ömür boyu unutulmaz. Zordur onlardan ayrılmak işte bunun için biz de bir sevdiğimize hediye eder başka bir diyarda yaşamasını isteriz. Ve böylece aileden aileye nesilden nesile geçen her ne ise “antika” oluverir.
Ve hikaye böyle başlar. Zamanla birşeylerden vazgeçip bir felsefenin bir hikayenin bir nostaljini peşine düşerseniz kanınıza “eski” sevdası girmiş demektir. Sanatsal boyut, yapılış yılı, yapanın felsefesi, “eskiyi” değerli kılar. Sakın” istediğimi istediğim zaman istediğimi alırım” düşüncesi ile de hareket etmeyin. Bir şeyleri toplamak zaman, emek, bilgi, özveri, ilgi ve sevgi işidir.
Şimdi evinizin bir köşesine yerleştirdiğiniz bir küçüçücük vazonun size neyi hatırlattığını bir düşünün “eski, vintage, antika” ne fark eder. Onlar anılardır.
Dostoyevski’nin İnsancıklar adlı kitabında dediği gibi “Anıların en güzel olanları da kederli olanları da insanı hep hüzünlendirir.” Anılar yaşanmışlık örneğidir. Yaşanacakların bekçisi değildir. Ve anılar insan belleğinde iz bırakır. Amcak bizler anılara ne kadar objektif olabiliriz sorusu da kafamızın içinde dolaşır durur. Yıllar anıları küllendirir mi? Yoksa alevlendirir mi? Yorumu size ait.
İnsanlar anıları yaşatır, anılar da insanları...
Yorumlar